16 Nisan 2010 Cuma

ULUSLARARASI SANAT ELEŞTİRMENLERİ DERNEĞİ (AICA) ÜYELERİ İÇİN ASGARİ ÜCRET TARİFESİ


Galeri Sergisi Katalog Metni ( 1- 3 Sayfa) 1000 TL

Yapıt Yorum Metinleri( Her yapıt için 150 – 200 kelime) 250 TL

Kitap Metni veya Kapsamlı Sanatçı Monografisi 3500 TL

Galeri Sergisi Küratörlüğü 2000 TL

Müze Sergisi Küratörlüğü 5000 TL

Konferans/ Ders (1,5 – 2 saat) 750 TL

Panel Organizasyonu 1500 TL

Panelde Konuşmacı Olarak Yer Alma 250 TL

Yarışma Jüri Üyeliği (Hazır şartname, tek gün değerlendirme toplantısı) 1500 TL

Yeni Şartname Hazırlanacak Yarışma Jüri Üyeliği
( 2 ve daha çok gün toplantılı) 2500 TL

Galeri Dergisi İçin Yazı (Tanıtım, Dosya Konusu, Eleştiri) 250 TL

Söyleşi (Söyleşiyi Yapana ve Söyleşi Verene de olmak üzere) 250’şer TL

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayın AICA Yetkilileri;
Mayıs 2012 ortalarında ‘Olay TV’ ekranlarında yansıyan ‘Bursa liselerarası müzik yarışması’ esnasında katılımcı liselerin yüzü aşkın sayısı ve kapsamındaki genellikle adlarını başarılı kurucularından alan ‘adam adlı’ liselerin oranı oldukça düşündürücü oldu. Bu olay; son yıllarda İstanbul merkezindeki Sinema ve tiyatro sanat dallarında yılın başarılı sanatçılarına verilmekte olan yüzlerce sayılabilecek ödülün ödül sayılıp sayılamayacağı sorunlarını da deşme gereğini hemen hatırlatıyor. Hatta spor sektöründe son yıllarda sadece ‘Fenerbahçe Spor Kulübü’ bünyesindeki görgüsüzce teşviklerle gelişen yapay sporculuğun kompleksleri ve tesisleri ve onlara verilen onlarca centilmen sporcunun adları da artık oluşmuş bulunan bu yeni ‘olgu’ kapsamında ele alınmasını gerektiriyor. Bütün bu ve paralelindeki benzeri diğer gelişimlerin, ‘üstün insan’ olgusunun yeniden kitlesel boyutlardaki imkansız başarı idealleri için sağlıksız kamçılamalar ile toplumu nasıl rahatsız edeceğine ve kışkırtarak baştan çıkartacağına kuşku yok. Liselerarası müzik yarışması, yılın sinema sanatı ödüllerinde ve FB. Spor kulübü tesis isimlerindeki tabelaların hatta yapısallıklarının; gerektiği gibi; bu üç konudaki olaysallıkların olgu boyutlarının kapsamlarının, oranlarının, gereken ek estetik, eleştirel araştırmaların sağlanarak düzeltilmesini rica ederim. Saygılarla.
Değer İskender

Adsız dedi ki...

Sir AICA TURKEY and AICA International;
The whole most valuable, elite, original collected fine arts caricatures under title of 'The Fine Arts Design Critics' as 1001 pages had been pressed as ready for your universail readings. You can supply them to be owner by telephoning 0312-2237359number by 'Deger Iskender' with the most amonuntal World banknots. I expect your respectional, traditional, international interests to subject.
Not: AICA Turkey direction can receive three (3) numbers books by your Ankara representor as my present, reclamation from my address by telephonic conversation 1 day ago because of their place givings to my critic notes. Thanks.
Deger Iskender.
Valor Alexander

Adsız dedi ki...

RADIKAL, RIDICULUS (SAÇMA) BAĞLAMLARINDA DANDYLEŞİP SNOPLAŞAN ELEŞTİRMENLERİN ÖZELEŞTİRİLERİNİN GEREĞİ:1 Kültür dünyasının halinin revizyonları, sonrasında reformları için başından beri işlerin içinde bulunan radikal yazarları; pişman olurlarsa, 'yarın herkes star olacak' gibi şiarları savunan eski aşırılıkçı sapkın reklamcı mantıklarını doğrularıyla değiştirerek, gerekli toplantıları başarıyla gerçekleştirerek yarınları düzeltebilirler. Radikal gazetesi, üzerinde kimselerin hak iddia edemeyeceği, 1970lerden beri beklenen ve algılama, taşıma kolaylıkları sağlayan yeni formatıyla, ciddi yazılarıyla tutunan bir gazete. Bu modern Radikal, bir ara Kürtlerle ilgili haberleri doldurmasıyla iyice bir Kürt gazetesi olma yolunda endişelendirdi. Sonra Fransa gibi bir yerde, Fransızca olsa bile ciddi oranda satışlarla tiraj sıralamasına rahatlıkla girebileceği hemen fark edildi. Sinematek devri ve çevresinden kalma, akademisyen dostu birçok gerçek aydını, entelektüeli de barındırıyor. Ancak bunlar uluslararası olmak için kolayca ayrılıkçılığı, azınlıkçılığı seçmiş. Spordayken ihtiyaçsal rica ile her konuya kaydırdığımız, Uğur Vardan'ın derinden, sosyolojik, ilmi müdahaleleri ile de yeterlilikler sağlanamadı. Serdar Kuzuloğlu'nun teknolojik yenilikleri, tanıtımları doyurucu. Fakat gazete gibi değil dergi gibi olduğu söyleniyor. Fakat başına, yönetici hatta temel kökü olarak gerçekten Türk basınında uluslar arası ustaları temsilen, göstergebilimsel olarak her anlamda en küçük, sahte, göstermelik bir maskot gibi Eyüp Can’ın konulması, bu ustalara hakim sınıflarının maalesef izin vermediklerini açıkça ispatlamaktadır. Birçok ülkede muhalif aydınlar, kendilerine oy veren farklı grupların çeşitli, dolaylı sosyalizm olgusal istemleriyle zaten geçmişten beri hakim oldukları kendi çevrelerinde karşılaşınca bocalarlar. Çünkü eşitlikçi ve fırsat eşitlikçi söylemleri kabul ettikleri için sonradan bu grupların mensupların belli kesimleriyle yeni işyerlerinde baş başa bırakılırlar. Aydınlar eleştirel yorumlarında doğru, yaratıcı kararları yol gösterici olmalıdır da. Bu genç beyinler, akıllarını, enerjilerini, yaratıcılıklarını önce imkansızların gerçekleştirilmelerinde harcarlarsa sonradan toparlanmazlarsa harcanırlar. Yeniden düzenleyici toplantılar düzenleyerek, bahanelerini, radikal kararlarını çekinmeden deklere ederek rahatlamalıdırlar. Çok önemli şahısların veya yenilik addı altındaki bazı sahtekarlıkların ve uydurmasyonlukların en önemsiz ve gereksiz detayları hakkında lüzumsuz teferruatları ile veya çok gereksiz bazı araçların gereçleri ulu orta meydanda kullanarak uzmanlık gösterileri ile caka satarak ve hava atarak geçinmek ve ortalıkta boy göstermek isteyenler olarak tanılan, dandy, snop olmak, görgül tarih üzerine kurulu bilgi birikim toplumuna entegre olmak isteyen birçok görgüsüz veya sonradan görme yeni zenginlere yakıştırılarak onlara atfedilen hallerini yansıtır. Bu dandy, snop hal eleştirileri, sonradan görme yeni zengin adayları olarak 1980 sonrası aşırı sağcı görsel ve yazılı basın mensupların gereksiz eğitim süreçleri sonrasında yarattıkları okurlarına çok satabilmeleri için de fazlasıyla geçerli. D.İSKENDER

Adsız dedi ki...

RADIKAL, RIDICULUS (SAÇMA) BAĞLAMLARINDA DANDYLEŞİP SNOPLAŞAN ELEŞTİRMENLERİN ÖZELEŞTİRİLERİNİN GEREĞİ: 2 Fatih Özgüven, Vecdi Sayar, Uğur Vardan gibi ardışık olarak akıllı, bilimsel açıklamalı ifadeler kullanan sinematek yazarları ustalar, iyice özetleyip sıkıştırdıkları anlaşılmayan ve iki sayfaya sıkıştırdıkları gazete yazılarına iki sayfa daha ekleyerek konularıyla ilgili lise mezunlarına gayet faydalı olabilirler. Bir anda her şeyi bir kerede anlatma telaşı ile kısa cümlelerle ifadeleri defalarca okumak ve kullanılan yabancı dilden mesleki kısaltmaları iyice bilmek gerekir. Çevrelerindeki dilbilimsel yanlışlıklarına ve publicationel republic popülism gibi olgulara karşı daha duyarlı olmalıdırlar. Radikal gazetesi, ezberci mantıkla, hediye paketiyle sınıf geçenlere, banal, rüküş, dekadans, eski sosyete karılar için de hitap ediyor. Kötü taklitler, yalancı şahitlikler ile hayatlarını kazanabilen birçok vasıfsız, sıradan kişileri şişirerek kahraman olarak ilan ediyor. Bu yeni starcı ideal söyleme göre gerçek sanatçıların eserleri çalınıp sıradan grupların kullanımlarına malzeme olabilir. Çok entel, dantel bilmiş, görünmüş olarak bu tabirleri kullanarak emperyalizmin eski kalelerine yeni nüfuzlarıyla girebilmek düşünülmektedir. Sanatçı bozuntularını onurlandırıp memnun edecek şekilde meslektaşlarca bilinen, uzman tabirlerin spesifik cümleler ile biraz değişkenlikle kullanılarak her sergi, konser, kitap, filmin henüz eleştirileri olamasa da yorumsal tanıtımları yapılabilmektedir. Maalesef bu ülkenin ve dünyanın kırk senedir yeni sanatçılar ve eserler üretmedikleri ve her şeyin küçük, önemsiz, hatalı, uyduruk oldukları da anlaşılıyor. Radikal by the linguistic, semiologic meanings is most important for the correction of own expressions of caricaturialisationel behavoires, attitudes at that third worldist new orden. Radikal can enterferre to immigrance's esthetical statues ny it's expert authores. Kendilerinin arşivci mantıklarının bilgisi dahilinde olarak, bu sergi, konser, kitap, filmler, detaysal olarak herkes için belirli, tipik birkaç yüz phrase versiyonları, cümlelerin sıralanışı ile iki sayfada bitiriliyor. Bir Filistinli başarısını da neden baş tacı ediyorlar? Hiç kötü sergi, festival, film yok mu? Kötü adamlar da mı kaldırıldı? Bu eleştiri, tanıtım, yorumların akşam baskısı da mı yok? D.İSKENDER

Adsız dedi ki...

RADIKAL,RIDICULUS(SAÇMA)BAĞLAMLARDA DANDYLEŞİP SNOPLAŞAN ELEŞTİRMENLERİN ÖZELEŞTİRİLERİNİN GEREĞİ3

F. Özgüven, V. Sayar sinemada çakılıp kalmamalı ve her kültürel konunun uzmanları sayılarak örneğin neden yaklaşık 60 dakikalık televizyon filmlerinin gereği, yabancı öğretim üyelerinin aralarındaki gerçek konuşmalardaki iletişim hataları, radikallikler ile soruşturmalı. Radikal'e düşen görev, sosyal aktüaliteleri karikatürleştirilmemesi ve ‘ridiculus’ yerine gerçekten radikal olmasıdır. Ustalıklarına güvenerek her türlü estetik sorundan esprilerle işin içinden çıkabilecekleri uzun vadede bilindiği gibi imkansızdır. Kendisinden öncekilerin kısmen Radikal'de olduğu D. İskender'in dünya kültürünü düzelterek yönetme iddialarında, bu eski ağa- beylerinin 'bizi bir küçük kardeşimiz yönetsin' mantığı ile neden yalnız bir kovboy olarak bırakıldığı, gene de çağrılarını tekrarladığı anlaşılmalıdır. Bu arkadaşlar bu dönemde de dandy, snop takılarak bilimsel ifadeler ile grupları doğru yollara yöneltmezler ise yanlış ifadede ısrarın sonuçları olarak sanat kültür sözlükleri, leksikonları ile sanatsal, kültürel, yaşam yanlışlıklar içinde yitip gider. Çünkü bu arkadaşlar bizlere şimdi bu yayın hakkını sağlayan sayın Ezel Akay gibi başarıyla temelleri bizce temellendirilmiş olan reklam filmleri furyasına sonradan ihtirasla devam etmezlerdi, söylense bizler kontrolleri bıraktığımızda cinselliklerle bozulmalarını önlerlerdi ve ‘Ah Belinda’ filminden sonra da belirtildiği gibi yarı yarıya keserlerdi. Aynı dostlar, uyarılsalar, bilimsel araştırma-inceleme enstitüleri, merkezleri, vakıfları ve yeni müzeler ile festivaller kurulurken sayılarına, yerlerine, personel seçimine dikkat ederlerdi. İşte onlar, geçmişte ne gibi hatalara imzalar atmış olsalar da boş vermemeli ve radikal olmalıdırlar. Artık şimdi benzer phrase’larda hep tekrarlanan ifadesel yazım tarzı kalıplarından biçemsel, kapsamsal örnekler verelim: D.İSKENDER

Adsız dedi ki...

RADIKAL,RIDICULUS(SAÇMA)BAĞLAMLARDA DANDYLEŞİP SNOPLAŞAN ELEŞTİRMENLERİN ÖZELEŞTİRİLERİ GEREĞİ 4 Hoş, boktan çarpıcı başlıklar ile çok şaşırtıcı boşuna şoklar. Sanki adının telafuzu zor festivallerde, telafuzu zor galerilerde, telafuzu zor tuhafiye etkinlikleri uydurulmuş. Belli sayıda ülkenin, belli sayıda sanatçının, belli sayıdaki aday eserle katıldığı, tuhaf isimli, yerel, yörel, ama çok bol ödüllü, biblo hediyeli uluslar arası yarışmalarına katılım söz konusu. Hep portre poster, portfolyolu yarışmaların yüce jüri üyeleri huriler. Doğa-kültür-iktidar çatışma çelişkilerinde med-cezir ile gösterilen gidip gelmeler ile nevrotik, paranoyak parodiler ivmelenmekte. Belli bir filme arka planda arkadaş paralellikle ve tanınmış bariz bir filmle de hiç ilgi kurulmadan hazırlanan ve belli bir yılan yılına ait belli bir ödül aidiyetli starın oynadığı bir ilk filmle meşhur edilmiş olması. Belli bir derebeyi diktatörün belli bir kütük kitabında açıkladığı belli dersi tez edinmiş, destursal, destansı bir trüğün işlenmesi. Belli bir filmde aktörün aktristle unutulmayan aktörel aklamasyonda unutulmayan bir cümleyi bilinmeyen bir vecizeyle pekiştirerek söylemiş olması. Egemen söyleme rağmen ayıpların girintili çıkıntılı dantelliklerde iğnelerle delinmesi. Bu arada birçok önemsiz meşhurun adlarının zikredilerek pazara tavşanın suyunun suyu olarak sokulması. Her filmin her farklı dramatik süreçlerinin mutlaka belli bir ülkenin belli bir dönemindeki belli meşhurların, o düzendeki belli durumsal hallerine benzetilmesi. Her yazıda izafiyet teorisinin hemen alt konusal kapsamlar dahilinde hep sosyal politik teorilerden övgüyle bahsedilerek atıflar, ilhamlar sağaltılması. Çok renkli ve formlu canfes karmaşalarda dar alanlarda kısa paslaşmaların sergilenmesi. Bu arada daima, hep, sürekli olarak fonlardaki değişken tekniklerle gerçekleştirilmiş installasyonlar. Aktüellikle günümüze uyarlanmış ifadeler, anlatımlar. Efsanevi grup liderinin sonradan bir grup yoldaşa yol gösteren vecit, veciz sözü. Karşılaşılan eserler, nedense okur-seyirci-dinleyici-tüketici olan insanları hep belli bir dönemin belli bir momentumu olan belli bir sanatçının bilinen (!) bir pasajına gönderiyor. Sanatçılar hep dönem geçirmiş ve eserler kullanılan tanımsal, terimsel karmaşalarda farklı benlik, bakış açısı, farklı okumalara müsait. Vitrinlerdeki röntgen dizileri neptumbulist, nekrapolist, nostaljik, ışıklı panolarda şık olarak heavy metal müzik eşliğinde hard porno filmler. Sağa sola perişanlığın paçavraları fırlatılmışken camide toplatılmış cemaatin canhıraş, sessiz çığlıkları hissedilmekte. Hiç yoktan terapi seanslarının, matinelerinin kayıtları ayetle imlenmiş. Demlikli, kimyonlu kimlik arayışının kültürel kodları. Kimiz, nasılız, neyiz, neredeyiz, niçiniz, nerden geldik, nereye gideceğiz. Masadaki masalsılık, metodik olarak modern modemin matemi, mitolojik teknik imgesellikler.
D.İSKENDER

Adsız dedi ki...

1;AICA'lı Çukurovalılar;Altın Koza Adayları; Sizlere Sanatsal Bilmeceler;

1-Altın Koza Film Festivali vb. etkinlikler yerine Mer.Ün. GSF. dekanı N. Tor'un kendi seçtiği görüntülerden, yorumlarından oluşan Facebook sitesinin orta-büyük boy formatlarda kitaplaşması sizler için daha mı yararlı olur?
2-Ayrıca Altın Koza Festivali, yöredeki hem uluslar arası olup hem de gelenekselleşen yerel film festivallerince geçilebilir mi?
3-Yöredeki GSF.leri çevredeki dokulara, formlara uygunca, çevredeki malzemelerden, tarihi ve modernizm ile uyum içinde mi yapılmış ve ayrıca güzel mi?
4-Çukurovalı GSF. hocaları sanat ile zanaatı karıştırır mı? Diplomasını okul, banka müdürünün oğlu emriyle pazardan vb. yerden alan, adını yazamayan yada okuma yazmayı iyi bellemeden espriler gereği eline kalem, fırça yerine fotoğraf makinesi verilen hocalar var mı?
5-Çukurova'nın yatay "Ç" harfi halindeki kuzey dağlık çevresini gezenlere "çevre mühendisliği" diploması verilir mi?
6-Çukurova yöresinde öğrencilerin resim öğretmeninin etini yemekte yemesi halinde görsel, edebiyat öğretmeninin yemesinde ise dil bilimciliğin geliştiği anısı anane mi?
7-Çukurova arkaik arklarındaki arkadaki arkadaşların aşırı aş ile sendurum sindirim durumlarında mide gazlarının çıkardığı sese "art" diyen arkadaşlar artışta mı?
8-Tarihte güzelliği ile meşhur Adanalı erkek Adonis ile mersin balığı ve bitkisi arasında geçen hikaye resim varsa N.Tor onları bulup sizlere kendi yorumu ile gösterebilir mi?
9-Silifke yoğurdunu hapishaneleri ile meşhur edilen Silivri çalmış olabilir mi?
10-Aranızda her Türkiye güzelinin kocasının mutlaka zenci futbolcu olduğunu ve onların çiftliklerde artık seri üretildiğini sananlar çok mu?
11-Havaalanı yerini "Toprakkale"
olarak saptarsam bana telif-patent olarak neler gönderirsiniz ve bu ortalamadan asgari kaç il, ilçe nasıl yararlanır, neden?
12-Antepli ve Mersinli GSF. mezunu futbolcuların ortadaki Adana'da öğlen aç karına maçlarında hep sıfır-sıfır berabere kalmaları güzel bir olgu mu, neden?
13-Adana aslında; Kıbrıs adasının hafızalardaki hatıraları ile hatırlatıldığı "ada, nanik" denilen hayali havza mıdır?
14-Yemekteki dilbilime göre TAC Vakıflılar krallık tacı savunanlar, Kadirlililer kadirşinas, Kozanlılar kozalak toplayıcısı, Gülekliler hep gülüşen, Hataylılar hatacı, Antepliler anında tepkileşen, Suriye sınırındakiler kenar süslemecileri mıdır?
Değer İskender

Adsız dedi ki...

2; (...üstteki bilmecelerin devamı)
15-Sabancılara Sapancalıların sapanları ile kestaneyi taş yerine attıkları öylece tabanca yapımına gizlice geçme çabaları olur mu?
16-Ezel Akay, Enis Berberoğlu ikilisinin hangisi dış görünüm ve sanatsal sunumları itibari ile Mussolini oğlu olabilir, nasıl, neden?
17-Ceyhan ilçesine arkadaş olması ve benim gibilerin statemental kolaylıkları için Seyhan nehri kenarına "Seyhan"adlı güzel bir ilçe, mimarlarca şimdiye dek kuruldu mu, nasıl?
18-M. Sanat Dergisi kadrosuna yazar çizer olarak sizler güzelce eserler vermezseniz, Türkeş sonrası, Ağar, Apo, Ağca gibi soyadlılar tetikçiler girebilirler mi, neden?
19-Yöredeki yerel sanat-kültür eleştirmenleri, otoriteleri ekranda daima Adanaspor-Adana Demirspor ile MİY-Antepspor olarak özetlenen maçların hep gösterimini gözlemlerle nasıl yorumladılar; çevreye nasıl hangi estetik hatıralar bırakılmıştır?
20-Adana kebabının hikayesinde Şişlilerce şişe geçirilenler eski Adanalılar mıdır yoksa bu dana eti midir niçin?
21-Mersin balıkları ile mersin bitkileri deniz kenarında hep karşılaştırılırlar ise sonuç nasıl olabilir, neden?
22-GSF.dekanı atölye imalı orjinal Nurseren Tor; diğerlerine örnek mi, diğerlerince geçilir mi yoksa onlar orjinal emriyle zor zamanda kendisinin kestirip yemesi için veya olası Suriye harbinin çölsü güzelliği için çocuklukta verdiği emirle imal edilip numaralanmış, nitel değil nicel, miktarca önemli şeyler midir?
23- N. Tor vb. birkaç kişi orada olmazsa, Berlin gibi bir yerde tutulabilirler ise, Altın Koza Festivalinde katılan her filme artık mutlaka ödül verilebileceği tahmini doğru mudur, neden?
24-Kimi Çukurovalı bilgisayarcının herkesin biyografisini kaydettiği, onları hikaye, roman olarak yayın evlerinden yarışma ödülü garantili piyasaya sunması nedir, kader örgütü sayesinde, kısmetse kısmen nasıl gerçekleşir, neden?
25-Altın Koza Film Festivalinin önümüzdeki yıllar da yaşatılması için sinemayı sinema salonunda izleyen asil seyircilerin açıklarını kapatma hedefli Afrikalı çocuk grupların kültür bakanlığı kredileri vb. hallerde alınıp istihdamları, doğru mu, ne kadar gerçekleşir, nasıl, neden?
26-(çoğu boşuna başarısız çabalar olan) Türk Sineması Filmleri yerine önerim "Türk Sineması" adlı tek opera yapıtı daha ekonomik estetik çözüm müdür neden?
"Değer İskender"

Adsız dedi ki...

"ŞİŞMAN SENARISTLER İLE ZAYIF GÖRÜNTÜ YÖNETMENLERİ ŞAHİTLİĞİNDE KONUŞUYORDUK"
Bu yazıya "SinemaTürk" sitesinde bana yıllardır bir sayfa ayrılmış olduğu halde birkaç anekdotun eklemlenmesi ile birkaç fikirlik bir makale yazmak için başladım, mesela asistanlıktan her asistan gibi zor işlerden kaçındığım gibi yönetmenlerin arkadaşı olduğum için filmlerde de rol beğenmediğim için görünmediğim halde bana neden oyunculuk verildiğini belirtecek idim fakat girişi bir türlü bulup tutturamadım.
O zamanlar belli ki şimdi de durum öyle; Sinan Çetin gibi aslen zengin bile olsa bir adayın çok başarılı bir yönetmen olabilmesi için varlık içinde yokluk halinde, imkansızlıklar içinde çekmek zorunda kaldığı her filmde sanki farklı bir kurtuluş savaşı veya inkılaplar kazanabilmesi için türlü çeşitli her zorluluğu yenip acıları tatması, aktörece aktörleşmesi gerekiyordu.
Ama sonuçlar kısmen başarılı olsa bile gene de yönetmenin katılımcığı ve suça ortak etme arayışı nedenleri ile biraz da kulaktan kulağa oyunundaki gibi ilk hedeflenen tasarlanan şeylerden çok farklı ürünlerdi. Aslında bir ara yönetmenler tam istediğim gibi senaryo tasarımlarını, taslaklarını kendileri başlayıp tamamladıkları gibi kameraların da başına çoktan geçmişler, hatta neredeyse benim kendilerine "eleştiri ve tanıtım yazılarını da siz yazacaksınız veya yazmalısınız" dememi bekliyorlardı. Bu arada sinemanın sosyal bir kolaborasyon sanatı olduğunu savlayıp "bazen yardımcı istendiğinde gerçek olup olmadığı" araştırılıyor ve uzun uzadıya da düşünülüyordu. Kameramanları kurtuluş savaşının belgesel filme alınabilinmesinden yansıyan bir düşünce alışkanlığından olsa gerek uzun namlulu otomatik silah kullananlara benzettiğim gibi bir kamera asistanı istendiğinde genellikle yakışıklı birisi gönderiliyordu fakat senarist gerektiğinde bazı yazar olamamış dostlar bizim için düşünmek üzere de kapitalizme karşı olarak çok yiyip şişmanlayarak ve genellikle top oyunlarından bahsederek göz doldurmaya çaba gösteriyorlardı. Belki de aralarında daktilo başında sekiz saatlik iş günündeki standart sayfasına tam 1 "bir" lira verdiğimiz 365 günde 365 sayfalık roman denettirerek amatörlere karşı korkudan profesyonelce bir boşluğu doldurduğumuz ilk senaryo bölümü mezunu ev ödevi kültürlü yazarlar da vardı (!).
Bir ara 12 Eylül sonrası bir sinemacıyla konuları konuşmak istemiştim bana arkadaş olarak belki de her şeyi anlatması için o zamanlar ülkenin en incelikli, yakışıklı, yaşlı ve dolayısıyla tecrübeli senaristini ve görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı'yı da normal şahit olarak vermişlerdi. Mesela şişman bir genç senarist dost Nuri(!) Eroğlu vardı, hem konuşur, hem yazar hem de yemek yerdi. Benzer olayı Karikatürcüler Derneği'nde bayan karikatürcü Ramize için değil de genç yönetim kurulu üyelerinin adaptasyonu nedeniyle yaşayan en eski erotik karikatürlerin çizeri gene çok zayıf olan Ramiz ile arkadaş olmak zorunda kalarak yaşadım.
Dün gece rahmetli İlhan Arakon'un tanıştırdığı bir ecnebi, emekli, yaşlı, ince, zarif, uzun boylu görüntü yönetmeni bir dostun telefonuyla uyandım. Adam gördüğü rüyasında gördüğü bir filmi anlatıyordu. Film; ilk yarısında sadece Barış Pirhasan ve ikinci yarısında da sadece Ümit Ünal adlı iki şişman senaristin kırk beşer dakikalık iki eşit kısımda birbirlerine yaptıkları telefon ile çok uzun konuşmalarının teker planlık görüntülerinden ibaretmiş. Film boyunca birbirlerinin senaryolar, diyaloglar, hatta kadınlar ve şişmanlıklar hakkındaki konuşmalarını dinledikleri ve araya TV dizilerini ve video arayışlarının katıldığı da hatta birkaç kilo daha şişmanladıkları da açıkça anlaşılıyormuş. Ve böylece film bitiyormuş. Emekli görüntü yönetmeni arkadaş bana dedi ki
"Mutlaka senaryo ödülü verilmesine dair mesajlı bir film; lakin Alfred Hitckhock geçilmiş, bu filmi sen mi çektin yada çektirdin!"
Değer İskender

Unknown dedi ki...

GECİKMİŞ VE YETERSİZ 12 EYLÜL LİTERATÜRÜ :
Hani atölyelerde ve devlet dairelerinde bazen araç gereçlerin zaten çok yıpratılmalarına rağmen; angarya iş, uğraşı ağır gelir, yada çok
sıkıntı basar ve ara verilmesi için mühendislerden veya müdürlerden gizlice hep bir iş kazası yapmaları beklenirdi, kaza sonrası bazen çay içilir yada o günler paydos olarak evde tatil halinde geçirilirdi ! 12 eylülün darbe günü olarak seçilmesi, okulların öğrencilere işkence olarak erken başlaması düşüncesindeki bir emekli öğretmene ait olmalı.
Daha önceden okul gezilerini kaçırarak eşdeğerlilikle 12 eylül öncesi okullardan atılan öğrencilerin büyük kalabalıklar oluşturdukları, çok ders çalışanların havasızlıktan yürüyüşlere katılamadıkları tahmin edilebilir, askerlikleri gelenlerin hep kaçtıkları, nişanlı taklidi yapanların bazılarının derslerinin iyi gittiği, bir yıl gibi bir sürede hapislerde biraz ders çalışıp askerlik yapmış sayılmaları konusunda emekli, yaşlı bayan hocaların anaç tutumlarından destek bekledikleri sanılabilir. Sonradan başbakan yardımcıları da olan o korkunç, kısa boylu , saf, cahil, yumuşak görünümlü savunma bakanlarınızı kimlerin seçtirildiklerini hepiniz artık tahmin etmişsinizdir.
Öğrenci olaylarına katıldıkları için vatandaşlıktan çıkarılmak, gıyaben yargılanıp sürgüne gönderilmek de normalde pahalı olan yurtdışı turizmi olarak bir Avrupa ülkesinde işsiz veya köylü olarak yaşamak için yeterli, geçerli birer bahane sayılıyordu hatta bazı iktidar değişikliklerinde en azından kariyer yerine bile geçiyordu.
Bazen Vecdi Sayar, Fatih Özgüvenlere de iyice söyleyemediğim, aktüel sinema filmi yönetmeni olarak "yönetmen yokluğunda artık bazı hapisten kaçan fotoğrafçıların yönetmen olarak sayılması gereği" düşüncemde olduğu gibi çelişkin halin ifadesine gülünebilir. 12 Eylül faciası; birçok sinema filmi seyircisi başından hiçbir olay geçmemiş ve macera yaşamamış olduğu için utanç içinde iken; ve çevreleri eti burçak maka büsküvitleri kutularla yemekten bıkmış iken; büyük ihtimalle aynen bu paragrafta açıkladığım cümlelerimle uyarmış olmama rağmen; önceden tahmin ederek birkaç hikaye ve makale kitabıyla önceden önerileriyle de önleyebilir halde olmuş olan "Burçak Evren"lerin lüzumsuz işlerle koşuşturması nedeni ile geç oluşmuş bir dönem edebiyatı !
Artık 2000 yılından sonra durum, eleştirmen yayıncı Ömer Türkeş"lerin doğum günlerini 27 mayıs 1960 olarak ilan etmelerinde kimselerin yadırgayamayacağı bir halde.
Ayrıca uzun süreç sonrasında Üniversite arkadaşlarımdan yarısı biraz saygın birer beyefendi veya hanım hatta hiç yoktan oturdukları yerlerden paralar kazanan reklamcılar, TV müdürleri , üniversite profesörleri olsaydı bu yazıyı yazmazdım, neyse !
google.com/+değeriskender